Navigation Menu

Metrobüste hayatta kalma teknikleri

Metrobüs belediyenin kullanım kitapçığı dağıtması gereken kurumu. Onlara ben yardımcı olayım istedim. Buyrun size kallavi bir metod dizisi;





- Eğer metrobüse henüz binmemişseniz, sıra bekleyeceğiniz yer herhangi bir boş yer olmamalı. Metrobüs duruşuna göre kapıları hizalamalısınız. O kalabalıkta neden bekliyeyim derseniz ayakta gitmeyi kabul etmelisiniz. Ama 5 dk daha bekleyip daha rahat gidebilirsiniz ( Not: ilk hareket noktalarını bağlayan bir açıklamadır. Ara duraktaysanız zaten yanmışsınız. ). Kapı ara mesafeleri tahminimce sırasıyla ön kapıdan başlayarak; ilk kapı > 5,5 mt > 2.kapı > 4,5 mt > 3.kapı > 4 mt > son kapı, iki metrobüs çeşidi var araç olarak sarı ve gri renkli olanlar. Orta kapılar gri olanlarda farklılık gösterebilir. Sıranın uzunluğuna takılmayın çünkü 10 dk da en ön sırada olup metrobüse binme ve oturma şansına erişebiliyorsunuz.

- Boş metrobüse bindiğinizde ilk yapmanız gereken yöneldiğiniz yerdeki en yakın boş yere oturmak yoksa orasımı, burasımı diye karar vermeye çalışırsanız kesinlikle ayakta kalırsınız.

- Yer vereceğiniz insanları iyi seçin. Başıma gelen bir olay ile anlatıcak olursam; kalabalık bir metrobüs yolculuğum sırasında eşiyle beraber duran hamile bir bayana yer vermiştim. Bayanın eşi kendisinden biraz uzak kaldı, anlayacağınız önünde değildi. Bende yer verdim, ama kendim ayakta zor duruyorum. Olsun çok mühimde değil zaten. Olay tamda bundan sonra koptu, hanfendi bayan bana demesinmi " müsade edermisiniz eşim buraya gelse " sanki ben krallar gibi yayılmışım gibi. Yer verdim ama insan pişman oluyo. Neyseki ben onun insanliğına hayatımda yer vermem. Ben üzerime düşeni yaptım. O yüzden siz yinede yer verin hamile, yaşlı ve engellilere. Lakin düzenbazların oyununa gelmeyin.

- Metrobüste ayakta kaldıysanız uslu uslu yerinizde sayın, kimseyle diyaloğa girmemeye çalışın. Aksi taktirde hiç anlamadan bir kavganın içinde kendinizi bulabilirsiniz.

- Birisi ayağınıza çarpmış, yok kolunuza, yok müzik açmış. Özür dilerse kibar davranın, eğer oralı bile değilse dışınıza tepki vermeyin. Zaten o anlayabilecek kapasitede bir insan olsa üstüne düşeni yapar. O yüzden dış söylemler, ifadeler karşı taraftan çok sizi üzecektir. Çünkü son noktada oluşacak tüm kötü atmosfere onun kadar sizde maruz kalacaksınız. Bazen unutmak en iyisi.

- Şöförün her durakta kapıyı açmasına aldanmayın. Sizin ineceğiniz durağı durumlar doğrultusunda ya es geçebilir yada kapıyı açmayabilir. Tedbirli olmak herzaman en iyisi.

- Yanlış durakta inmemeye özen gösterin. Duraklar arası ortalama mesafe 1,5 kilometre olduğundan bu uzun bir yürüyüşe veya ekstra ücrete neden olabilir. Bazı duraklar bahçelievler, halıcıoğlu, edirnekapı /VB/ gibi inseniz dahi diğer yöne ücret ödemeden devam edebileceğiniz duraklardır.

-Ortalama beylikdüzü - söğütlüçeşme arası mesafe 100 - 110 dk gibi bir süre olduğundan kendinizi oyalayacak bir uğraş bulmanız, gereksiz metrobüs hikayelerinden sizi uzak tutmaya yetecektir.

- Metrobüs için özellikle iş dönüşü saatlerinde ( akşam 18:00 - 20:30 ) daha sakin ve daha özverili olun kendiniz için yoksa gereksiz can sıkıntıları yaşayabilirsiniz. Eğer bir işiniz yoksa bu saatlerde kullanmamaya özen gösterin.

ALO e vera mı? Nasıl yetiştirilir


Aloe vera direk güneş ışınlarını sevmeyen, sulak bölgelerde gün ışığını seven bir çiçektir. Eğer ışık alan bir yerde yetiştirilirse daha hızlı geliştiği söylenmekte. Yazın sulama ihtiyacı daha fazla olduğu için haftada 2 gün, kış aylarında ise haftada 1 gün yeterli olacaktır.

Eğer bu çok faydalı bitki ışık alamaz ise solma ve kararma görülür. Kesinlikle rüzgarlı alanlarda yetiştirilmemelidir. Rüzgarı fazla sevmez, çünkü çiçek hareket ederse kökü oynamaya başlayacak buda gelişimini etkileyecektir. Su verdiğiniz çiçeğinizin suyu altındaki tabağa döküldükten sonra suyu altında bekletmemeniz gerekmektedir.Eğer ışık alan bir alanda beslemeyecekseniz, suyunu buna göre azaltmanız gerekmektedir.

Gelelim birde faydalarına ben wikipedianın yalancısıyım amaşurasını direkt paylaşıcam, ufak bişey daha türkçe adı sarısabırmış. "Jel kısmında, 18 amino asid, 20 mineral, 12 vitamin ile çeşitli bilimsel araştımalarda immunostimülan olduğu gösterilmiş olan asemannanglukomannanmannoz-6 fosfataloerid gibi polisakkaridler; çeşitli enzimler, deneysel olarak antihistaminik olduğu gösterilmiş olan alprogen; yine çeşitli çalışmalarda kan kolesterol düzeylerine ve selim prostat hipertrofisine etkili olduğu bildirilen lupeolbeta-sitosterol ve kampesterol gibi steroller ile lignin, salisilat gibi maddeler bulunmaktadır. Antrakinonları içeren kabuk bölümü suyunun uçurulması ile elde edilen ve laksatif olarak kullanılan kısma Aloe denir. Yaprağın iç kısmında bulunan ve parankim hücreler tarafından imal edilen müsilaj görünümlü renksiz kısma ise Aloe vera Jel adı verilir." ( Alıntı : https://tr.wikipedia.org/wiki/Tıbbi_sarısabır )

Aloe veranın faydalarını yazmak baya sürecek ama yazmakta fayda var,


- Sivilcelere iyi gelir. Bu ara bolca bulabileceğiniz aloe vera sabunları ile bu çözümü deneyebilirsiniz.
- Güneş yanıkları için sürüldüğünde hızlıca cildi nemlendirip, antioksidan özelliği ilede çok çabuk tedaviye tepki alınabilir.
- Cildi nemlendirme ve genç tutma özelliği vardır. Cildi kuru olanlar için birebirdir. Deri dökülmeleri ve kızarıklıkları engeller, aminoasitleriyle yaşlılığı geciktirir ( cilt için ).
- Kolesterol tedavisinde de, aloe vera çiçeği yağı önerilmekteymiş. 

3d yazıcı senden korkuyorum - dezavantajı ne olaki?



Düşünsene bir ya herşeyi yapabileceksin neredeyse ( maddesel ) ne kadar ürkütücü bir güç değil mi sizcede? İlk olarak nereye gidiyor bu 3d yazıcı mevzusu ona bir bakalım. Geçen yıl 3d yazıcı ile yapılan araçları görmüştük. Yapay organdan, eve silahtan, arabaya kadar herşeyi üretebilen bu geleceğin teknoloji ürünleri hayatımızın işleyişi için zaman kazandıran ve daha kolay üretim sağlayan ciddi makinelerdir.

Gelelim neler yapılıyor 2015 yılında, eylül ayı gibi Amsterdam' da ufak bir çelik köprü yapılacak. Robotların 3d yazıcı mantığıyla yapacağı bu köprü şimdiden merakla bekleniyor. Daha detaylı bilgi için http://mx3d.com/projects/bridge/http://mx3d.com/projects/bridge/ linkten inceleme yapabilirsiniz. Ayrıca Çin' de çinli bir şirket tarafından bir gün gibi kısa bir sürede 10 adet ev inşa edildi. 3d printer ile üretilen bu evlerin maliyeti ise oldukça şaşırtıcı 5000 dolar gibi bir rakamdır. Linkten incelenebilir http://www.yhbm.com/index.php?a=lists&c=index&catid=67&m=content



Lakin dezavantajlarını düşünmeden edemiyorum. İş sıkıntısı, Üretim çöplüğü, Telif hakkı, Herşeyin üretilebilmesi, Emeğe saygı bunlar şimdilik akılma gelenler kısaca özetleyerek açıklayacağım.

İş sıkıntısı; Global dünyanın en büyük problemlerinden olan işsizlik, sektörlerin daralmasına üretimin daha kolay yapılmasından dolayı bu alanda da ön plana çıkacaktır. Tabiki kendi alanında yeni iş dalları oluşturacak olsada., yüzlerce sektörün bir tarih eseri olması söz konusudur. Tabi bunun önüne geçmek ve işin daha profesyonel olması adına alt dalların daha fazla olması ve sektörlere göre şekillendirilmesi ufakta olsa bir çözüm olabilir.

Üretim çöplüğü; Üretim ister, istemez hızlanacağı için daha fazla çeşit ürün üretilmesi söz konusudur. İnsanların yapısında olan daha çok kazanma hırsından dolayı üretim çılgınlığı yaşanılacak gibi gözüküyor. Örneğin, 90lı yılların başlangıcında tekstil sektöründe fazla bir gelişim olmamasından dolayı ürün çeşitliliği azdı. 2000 yılı ve sonrasında teknolojik makinelerin getirdiği imkanlar ile birlikte yeni baskılar, kumaşlar, teknikler /VB/ sayesinde artık tekstil sektöründe üretim sayısından çok çeşitlilik ön plana çıkmıştır. Bu 3d yazıcılar için düşünebileceğimiz olağan bir öngörüdür, özellikle Türkiye için.

Telif Hakkı; Özellikle ülkemizde yaygın olan üretilmiş değerlere ve emeğe saygısızlık, dahada çok artacaktır. Herkes ürünlerini kendi evlerinde ve firmalarında gerçeğine benzer şekilde üretmeye başlaması olası. Burada 2 seçenek var. Ya iyi tasarımcılar kendilerini öne çıkarıcak daha iyi işler yapılacak, ya da tasarım sektörü ayağa düşecek.

Herşeyin üretilebilmesi; En korkutucu noktalardan biri bu olsa gerek. Düşünsenize birinin evde silah ürettiğini. Düşüncesi bile kötü. Bunun sınırlandırılması veya bunların oluşmaması için yönetimler acaba bu konuda ne gibi tedbirler alacak, açıkçası merak ediyorum. Gerçi bu kişiselinde dışında tüm dünyayı kapsayan bir konu, neticesinde insan hayatı ve özgürlüğünün de içinde bulunduğu bir durumdur. Umuyorum ki insanlık kendi sonunu kendi elleriyle hazırlamıyordur. Teknolojiyi doğru ve yararlı kullanmak mümkün olduğu kadar bunu kötü yönde kullanıp, kendi çıkarına uygun hale getirecek insanlar, yönetim veya ülkeler hazır olda bekliyordur eminim.

Lütfen teknolojinin esiri ve kölesi olmayalım, doğal hayatı unutmayalım. Dünyayı güzelleştirmek, hayatı kolaylaştırmak teknolojide istediğimiz temel referanslar olsun.

Sevgiyle kalın,, en doğalından..

Bir Bebek Nasıl Yıkanır?

Bebeğinizi yıkamak için çekinmemelisin. Zamanla geliştirilecek bir görevdir. Zamanla suyu sevicek ve su sıçratmaya suyla oynamaya başlayacaktır. Yeni doğmuş bebeklerde zaman zaman görülebilecek ani hareketler, kendini kasmalar, ve çığlıklar zamanla pratikleşerek kolay bir hal alır. Bebeğin yıkanma aralıkları bebeğin büyüme aşamalarına göre değişir. Bebeğiniz büyüdükçe her gün yıkanma ihtiyacı duyacaktır. Yeni doğan bebeğinizi ise haftada 2 veya 3 defa yıkayabilirsiniz, tabiki bez bölgesini devamlı olarak temiz tutmalı ve arada bir yüzünü temizlemek suretiyle. Minik bebeğiniz kusma veya altını kirletme olmadığı sürece fazla kirlenmeye maruz kalmayacaktır. Bebeğinizi akşam yıkamak onu uyku öncesi sakinleştirecektir. Bebeğinizi doğru zamanda yıkamak sizin zamanla onun kimyasını çözmenizle gerçekleşecektir.


Limonun Çok Bilinmeyen Hayatımızın Bir Çok Alanında Kullanabileceğimiz Faydaları


Bu meyve hayatımızdan hiç çıkarmamamız gereken bir mucize gerçekten yemeklerimizde, salatalarımızda, çaylarımızda, cilt maskelerimizde hayatımızın her alanında kullandığımız ve daha da çok kullanmamız gereken bir çok faydası olan bir nevi ilaç gibi. Kıyı kesimlerde Ege ve Akdeniz bölgelerinde neredeyse her evin bahçesinde yaprak dökmeyen bu küçük ağaca rastlamaktayız. İşte limonun pek de bilmediğimiz faydalarından birkaçı ;

1- Sürekli oje süren bayanların tırnaklarında sararmalar olabilir, bunu gidermek için limon bir mucize. Limon suyu ile tırnaklarınızı ovduğunuzda temiz ve yepyeni tırnaklara kavuşmak mümkün.

2- Ellerimizden bahsetmişken yemek yaparken sinen soğan sarımsak kokularınıda ellerimizi limonla ovarak yok edebiliriz.

3- Nefesinizin mi kokuyor, ağzınızı limon suyu ile çalkalamanız dişinizdeki ve dilinizdeki bakterileri yok edecektir fakat sonrasında ağzınızı normal su ile çalkalamayı unutmayın çünkü limondaki asit dişleriniz için zararlıdır.

4- Sabah uyandığınızda ya da öğleden sonra kendinizi yorgun mu hissediyorsunuz ılık bir bardak suya 10-15 damla limon sıkıp içeceğinizde enerjinizin yerine gelmesini sağlıcak aynı zamanda da günlük C vitamini miktarınızın bir kısmını almış olucaksınız.

5- Limonun  içerisindeki sitrik asit sivilceleri engellemeye ve kurutmaya yardımcı oluyor aynı zamanda temiz cilde düzenli uygulandığında ciltteki oluşmuş lekelerin yok olmasını sağlıyor, Limon suyunu  ballı su ile karıştırıp sorunlu bölgeye sürmeli ve durulamadan önce en az yarım saat beklemelisiniz. Her gün ve günde 2 kez olmak kaydıyla uygulanmalıdır.

6- Limon suyu ve sıcak su ile ovulan dirsek ve topukları duruladıktan sonra kullanacağınız nemlendirici ile harika sonuçlar alacaksınız.

7Bal ile karıştırıldığı takdirde boğaz ağrılarına iyi gelen limon kesin tedavi olmasa da kısa süreli rahatlamanıza yardımcı olacaktır.

8- Limon çok güçlü bir C vitamini ve antioksidan dır.

9- Böcek ısırıkları ve sinek sokmalarına karşı sizi kaşıntılardan kurtaracak en doğal yöntemdir o bölgeye limon sürün.

Camcılık Sanatı Ve Tarihi Gelişimi

Cam içinden ışık geçen şeffaf arkasındaki herşeyin görünmesine izin veren veya ışığı geçirmesine rağmen arkasında görünen nesnelerin kenar çizgilerini sınırlarını biçimlerini tam olarak göstermeyen kırılma özelliğine sahiptir. Sıvı maddelerin korunmasıyla muhafaza edinmesini sağlayan inorganik, ilk olarak akışkan sıvı bir malzemedir. Temel maddesi silisyumdur. Camcılık bahsi geçen bu maddenin belli bir yöntem ve sanatsal becerinin karışımıyla istenilen şekle sokulup halka arz edilmesi olayıdır. Camdan yapılmış nesnelere ilk olarak İslamiyet öncesi 16. Yy da rastlanmıştır.Camdan yapılan kaplar Mezopotamya ve Mısır bölgelerinde bulunmuşturdur. 

Cam tekniğinin mısırlılar tarafından geliştirildiği görülmüştür.Mısır ve Mezopotamya bölgelerinde kullanılan bu kaplar o zamanlar seramik yada seramik içeren malzemelerden yapılıyordu daha sonra bu yöntem geliştirilerek çevresine cam uygulanıp kalıp olarak kullanılan seramikler parçalanarak çıkartılmış ve günlük hayatta kullanılan nesneler cam ile dahada zenginleştirilmiştir. Cam yapımında kullanılan bu ilkel yöntem ta ki Roma dönemine kadar devam etmektedir.Roma imparatorluğu dönemine kadar cam kullanımının artması kullanılan bu ilkel yöntemlerin yetersiz olduğunu göstermiş ve cam yapmanın hala günümüzde kullanılan üfleme yönteminin bulunmasını sağlamışlardır. İmparatorluğun genişlemesi camcılık sanatının dünya üzerindeki birçok yere ulaşmasını sağlamıştır. Yakın Doğu’da ise Sasaniler ile başlayan camcılık İran’da yaşamına devam etmiş ve üfleme tekniği bu topraklarda da kendini göstermiştir. Renksiz cam yapmak çok zor olmakla birlikte bu tekniğide bilen usta sayısı dünya üzerinde çok azdı. Hatta batıdaki ustaların neredeyse büyük bir kısmı bu tekniği bilmiyorlardı ama Venedikli ustalar camı renklendirmenin yöntemini yeniden keşfederek Venedik’in cam sanatı tarihinde kalıcı bir iz bırakmasını sağlamışlardı. 

Avrupa’da renksiz cam çok büyük bir değer ve öneme sahipti.Ve çok daha pahalıydı. Bu durumlar ele alındığında dönemin yöneticileri tarafından bu yöntemi bilen ustaların korunması ve büyük bir gizlilikle tekniğin saklanması gerekiyordu. Türk tarihinde ise camcılığın yeri çok büyüktür. Yapılan kazı araştırmalarında Selçuklular ve Artuklular dönemine ait cam işleri bulunmuştur. Bu cam işlerinden bazıları Diyarbakır’da ki Artuk sarayına aittir. Bulunan cismin şekil ve yapısı incelendiğinde eserin mozaik cam küplerden oluşmuş bir ejder figürü olduğu anlaşılmıştır. Selçuklu devletinin aynı zamanda başkenti olan Konya’da ki Kubadabad sarayında ise filgözü denilen bombeli kadeh ve tabak benzeri bir cam eşya çıkartılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda camcılık devlet tarafından desteklenen ve bu nedenle çok ileri olan bir kurumdur. 19. Yüzyılda ise meslek zirveye çıkmış ve Avrupa’da ki Opal cam yapım tekniğini öğrenen Derviş Mehmet Dede sayesinde camcılık ülkemizde o dönemler üst düzeye gelmiştir. Ülkemizde Türkiye Şişe ve Cam fabrikaları A.Ş ve Çayırova 1961, Topkapı cam fabrikası 1969, Sinop cam fabrikası 1980, Trakya cam fabrikası 1981 ve Kırıkkale cam fabrikası 1984 yıllarında üretime geçmişlerdir. Cam sanayi ülkemiz için çok önemli bir yere sahip olmakla birlikte fabrikalar tarafından üretilen ürünün dörtte birinden fazlası yurt dışına ihraç edilmektedir.

Follow @ Rehberimol